Hz. Bahaullah ve Hz. Abdülbaha, yaşamlarının büyük kısmını Osmanlı idaresi altındaki yerlerde geçirmiştir. Bunun doğal sonucu olarak İmparatorluk uzun yıllar Bahai Dini’nin merkezi olmuştur.
Hz. Bahaullah, ailesi ve beraberindekiler 3 Mayıs 1863’te Bağdat’tan ayrılarak Sultan Abdülaziz’in fermanı gereği İstanbul’a gitmek üzere yola koyuldular. Yedi çift tahtırevandan oluşan kervana elli katır, bir subayın emrindeki on süvari ile bir muhafız müfrezesi eşlik ediyordu. Bağdat Valisi Namık Paşa kafileye eşlik eden askerlerin komutanına, yol üzerindeki illerin valilerince sürgünlere büyük saygı gösterilmesini isteyen yazılı bir emir verdi. Nitekim yaklaşık üç buçuk ay süren bu yolculuk boyunca uğranılan yerlerin yetkilileri, din adamları, ileri gelenleri ve halk, kafileyi coşkuyla karşılıyor, ayrılık zamanı geldiğinde de yine bir heyet bir süre kendilerine eşlik ediyordu.
İzlenen rota sırasıyla Kerkük, Erbil, Musul, Cizre, Nusaybin, Mardin, Diyarbakır, Harput (Elazığ), Sivas, Tokat, Amasya ve Samsun oldu. Kafilenin Samsun’da bindiği vapur 16 Ağustos 1863 tarihinde İstanbul’a ulaştı. İstanbul’a ayak bastıklarında yetkililer tarafından saygıyla karşılanarak, iki araba ile önce Hırka-i Şerif Camisi’nin yakınlarında bulunan bir eve, daha sonra Fatih Camisi’nin civarındaki bir konağa yerleştirildiler.
Hz. Bahaullah Medine-i Kebire (Büyük Şehir) olarak adlandırdığı İstanbul’da üç buçuk ay kaldı. Bu şehre şeklen Osmanlı hükümetinin misafiri olarak gelmiş olsa da aslında bir sürgündü. Buna rağmen İstanbul’da bulunduğu kısa süre içinde saygı görmüş ve çeşitli devlet adamları tarafından ziyaret edilmiştir.
Hz. Bahaullah’ın üç buçuk ay süren İstanbul dönemi, İran Büyükelçisinin baskıları nedeniyle çıkarılan yeni bir sürgün fermanı ile sona erdi. Bu seferki sürgün yeri ise Edirne’ydi. Çok zorlu kış şartlarında yola çıkan kafile Küçükçekmece, Büyükçekmece, Silivri, Çorlu, Lüleburgaz ve Babaeski’de kısa molalar vererek, on iki gün sonra, 12 Aralık 1863’te Edirne’ye ulaştı.
Hz. Bahaullah’ın dört buçuk yıldan fazla kaldığı Edirne birkaç nedenle Bahai tarihi açısından en önemli yerlerden birisi olmuştur. Hz. Bahaullah’ın, Hz. Bab’ın Vaat Ettiği Kişi olduğu Babi toplumunun geneline Edirne’den bildirilmiş, böylece Edirne, Babi döneminin resmen kapanıp Bahai döneminin başladığı yer olmuştur. Bunun yanı sıra Hz. Bahaullah ilahi misyonunu Sultan Abdülaziz de dâhil olmak üzere devrin hükümdarlarına ve din adamlarına Edirne’den gönderdiği mektuplarla ilan etmiştir. Edirne birçok kutsal yazının nazil olduğu yer olması itibarıyla da çok önemlidir.
1868 yılının Ağustos ayında Hz. Bahaullah ve Kendisiyle birlikte olanlar, yeni bir ferman ile tayin edilen sürgün yerleri olan Akka’ya doğru yol aldılar. Edirne’den ayrılarak, Uzunköprü ve Keşan’da verdikleri kısa molaların ardından, dört gün sonra Gelibolu’ya geldiler. Gelibolu’da üç gece konaklayan yaklaşık yetmiş kişilik kafile buradan Akka’ya hareket etti.
21 Ağustos 1868 günü İskenderiye’ye doğru gitmek üzere vapura bindiler, önce Midilli Adasına, son olarak da vapurun iki gün demirlediği İzmir’e uğrayarak ülkemizin bugünkü sınırlarından ebediyen ayrıldılar.
Hz. Bahaullah ve yanındakiler güçlüklerle dolu bir kara ve deniz yolculuğunun ardından 31 Ağustos 1868 tarihinde, o zamanki Osmanlı İmparatorluğu toprağı olan Filistin bölgesinde yer alan Akka’ya vardılar. O yıllarda canilerin ve siyasi suçluların gönderildiği bir yer olan Akka, bu uzun sürgün hayatının son durağı olacaktı. Nitekim Hz. Bahaullah hayatının kalan yirmi dört senesini burada geçirmiş ve Akka’da ebediyete intikal etmiştir.