WINDSOR, Birleşik Krallık — Bilim insanlarının, sivil toplum ve dini toplulukların temsilcileri de dahil olmak üzere toplumsal aktörlerin bir kesiti, dini inancın iklim değişikliği sorunu üzerine düşünce ve eylem birliğine nasıl ilham vereceğini incelemek amacıyla yakın bir zamanda Birleşik Krallık’ta bulunan Windsor Sarayı’ndaki St. George’un Evi’nde bir araya geldi. Edinburgh Dükü tarafından elli yıldan daha fazla bir süre önce kurulan St. George Evi, amacı İngiliz toplumunun yüzleştiği başlıca sorunlar üzerine yapılan söyleşileri teşvik etmek olan bir organizasyondur.
Birleşik Krallık Halkla İlişkiler Bahai Ofisi’ni toplantıda temsil eden Karl Wightman, “Çevreyi korumak, karbon emisyonlarını azaltma meselesinden çok daha fazlasıdır,” “Buradaki asıl sorun, belki de insanoğlunun şimdiye dek yüz yüze geldiği en derin meseledir; sürdürülebilir bir gelecek ve birbirine bağlı bir medeniyeti nasıl tahayyül edebiliriz?” ifadelerini kullanmıştır.
Grup, önerilen çeşitli ruhani, laik ve akademik bakış açıları üzerine tefekkür etti ve çevreye dair kolektif çabalar ile ilgili temel konuları dikkate aldı.
İhtiyaç duyulanın, acil sorunlara yönelik teorik çözümlerin ötesine geçtiği konusunda katılımcılar arasında fikir birliği oluştu. İnsanlık, yaygın tüketici kültürü ve temelindeki gerçek anlam üzerine de araştırma yapmayı istemelidir. Katılımcılardan biri, “İhtiyacımız olan şey, mutluluğun ne olduğuna dair yeni bir anlayıştır” şeklinde konuşurken, bir diğer katılımcı, “Din, insanların tüketime olan eğilimini ıslah eden ve bunun yerine kanaati teşvik eden öğretiler içerir” yorumunda bulunmuştur. Katılımcılar, fikirlerini sınırlı kaynaklara sahip bir gezegende mutlak gelişimin sürdürülemez olacağı şeklinde belirttiler.
Yapılan konuşmalarda, dinin insanları harekete geçirmek için bir araçtan daha fazlası olarak görülmesi gerektiği fikri de vurgulanırken dini öğretiler, toplum ve doğal yaşam arasındaki ilişkiye ışık tutmakta ve çevrenin yıkımı ve istismar edilmesi ile ilişkili olan ölçüsüz materyalizm sorunu olduğu da altı çizilmiştir.
İklim değişikliği üzerine olan diskura kolektif bir katkı olarak, bu meşveretten elde edilen anlayışlar Birleşik Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS 26) Taraflar Konferansının 26. oturumuna sunulacak olan ortak bir bildiriyi ilam edecektir.
Dini topluluklar, bu konferansın önceki oturumlarına önemli katkılarda bulunurken Bahai Uluslararası Toplumu da 2015 yılında Paris’te gerçekleşen (BMİDÇS 21) dönüm noktası konferansı için dini inancın rolü üzerine bu sorun ile ilgili açıklama yapan bir bildiri hazırlamıştır.
Bildiride bireysel ve kolektif yaşamın sürdürülebilir desenlerinin inşa edilmesi, yalnızca yeni teknolojileri değil, aynı zamanda kendimiz ve dünyadaki yerimize dair yeni bir anlayış da dahil olmak üzere insanoğlunda yeni bir bilinç gerektireceği yer almıştır.
Bu bilinç nereden doğacak? Bunun sayısız şehir, kasaba ve köylerde somut bir halde dışa vurulması için gereken irade ve öz disiplin nerede bulunacak? Bütünün refahı için fedakârlık gösterme, güvenme ve güvenilir olma, kanaat gösterme, başkalarına özgürce ve cömertçe verebilme kapasitesi gibi nitelikler, mutlak pragmatizm ve politik çıkarlardan türemez aksine, insanların ilham ve motivasyonunun en derin kaynaklarından doğar. Din, ister sürdürülebilirlik çabalarının etkinliğinde ve ister insan ırkının kapasitesinde olsun, kendisini bu konuda anahtar olarak göstermiştir.
Bu makalenin orijinaline ulaşmak için: https://news.bahai.org/story/1387/