Santiago, Şili’de gerçekleşen Bahai Mabedinin açılışı, dünya genelinde kıtasal Bahai Mabetlerinin inşa edilmesine ilişkin yüzyıllık sürecin tarihî bitişine işaret etmektedir.
Mabet, Hz. Bahaullah tarafından herkese açık kutsal bir yapı olarak emredilmiş olan ve “Allah’ın Övgüsünün Doğduğu Yer” anlamına gelen Maşrıku’l-Ezkâr ismiyle anılan, Bahai toplum yaşamının merkezî bir kurumudur.
İlk Bahai Mabedi 1908 yılında Rus Türkistanındaki Aşkabat şehrinde (şimdiki Türkmenistan, Aşkabat) tamamlanmıştı. Maşrıku’l-Ezkâr kompleksi, merkezî Mabedi, bir gezginler misafirhanesi, okullar, tıbbî ve başka tesisler içeriyordu. Sovyet yetkilileri tarafından istimlak edildikten sonra Mabet bir deprem sorasında ciddi hasar gördü ve nihayetinde 1963’te yıkıldı.
Yirminci yüzyıl boyunca Bahai toplumu büyüdükçe ve küresel olarak yayıldıkça, her kıtada bir Mabet inşa etme planları yavaş yavaş hayata geçmeye başladı. Bu binalar kıtasal “Ana Mabetler” olarak anılmaya başlandı.
Bu kıtasal Ana Mabetlerden birincisi Şikago’nun (Amerika Birleşik Devletleri) hemen kuzeyinde yer alan Wilmette’te olup tamamlanması yaklaşık kırk yıl sürdü ve 1953 yılında açıldı. Bu güzel ve özgün bina, mimarının vizyonunu hayata geçirmek için yeni teknolojilerin meydana çıkarılmasını gerekli kılıyordu.
Kampala, Uganda ve Sydney, Avustralya’daki kıtasal Mabetlerin her ikisi 1961’de açıldı. Almanya’nın Frankfurt kentine yakın bir başka Mabet 1964’te açıldı. Panama Şehrindeki “Latin Amerika’nın Ana Mabedi” sekiz yıl sonra açıldı ve “Pasifik Adaları’nın Ana Mabedi” Apia, Samoa’da 1984’te tamamlandı. Bu zarif binaların, yapıların güzelliğini ve ruhaniyet atmosferini artıran ender bulunan yerel bitkilerden oluşan güzel bahçelerle çevrilmiş peyzaja doğal bir şekilde karıştığı görülmektedir.
Hint Yarımadası’nın Yeni Delhi, Hindistan’da yer alan Mabedi 1986’da tamamlandı. Nilüfer çiçeğinin çok eski zamanlara dayanan simgesinden ilham alan yapı, açıldığından beri sayısız mimarlık ödülleri kazanarak dünyanın en çok ziyaret edilen binalardan biri olmuştur.
Ulaşabildiği herkesi eşit bir şekilde davet eden Bahai Mabetlerinin tasarımı, insanlığın birliğini simgeler. Sessiz dua ve tefekkür için ve aynı zamanda dünya dinlerinin Kutsal Yazılarından okumaları içeren düzenli dua programları için tüm insanlara açıktır. Hiçbir şekilde ritüller veya törenler, minber veya vaaz yoktur ayrıca hiçbir şekilde para toplanmaz. Özü itibariyle bu Mabetler, tamamıyla dünyanın her yerindeki Bahai bireylerin gönüllü maddi katkılarıyla finanse edilen, Bahai toplumunun insanlığa bir hediyesidir.
Bir Bahai Mabedi her ne kadar evrensel bir ibadet yeri olsa da amacı sadece dua ve tefekkür için bir alan sağlamak değildir. Daha ziyade Mabetler, huzur ve derin düşünme barınakları oldukları halkların toplumsal ve ekonomik gelişimlerine katkıda bulunacak kurumlar olarak kabul edilmektedir. Her Mabedin etrafında zamanla toplumsal, insanî, eğitsel ve bilimsel çalışmalara adanmış gerekli ek tesisler oluşacaktır.
Santiago’da “Güney Amerika’nın Ana Mabedi”nin açılışıyla birlikte Bahai toplumunun kıtasal seviyede Mabetler inşa etme süreci tamamlanmış oluyor. İbadet ve hizmetle nitelenen canlı bir Bahai toplum yaşamının ortaya çıktığı, dünyanın çeşitli yerlerinde artık milli ve yerel Mabetler inşa etme süreci başlamıştır.
2012’de Yüce Adalet Evi, Hz. Abdülbaha’nın 1912’de Batı’nın Ana Mabedi’nin temelini Kendi elleriyle attığı güne dikkat çekti:
“Hz. Abdülbaha, birkaç yüz kişilik bir topluluk önünde, Şikago’nun kuzeyindeki Grosse Pointe’deki Mabet arazisini çevreleyen yeşil alana kazmayı vurmuştu. O ilkbahar günündeki bu temel atma töreninde Kendisiyle birlikte olmak üzere davet edilenler farklı kökenlerden gelmekteydiler; Norveçliler, Hintliler, Fransızlar, Japonlar, İranlılar, Amerikan yerlileri bunlardan sadece birkaçıydı. Sanki o Maşrıku’l-Ezkâr, henüz inşa edilmemiş olsa da, Hz. Abdülbaha’nın o tören gününün akşamında dile getirdiği, benzeri tüm anıtsal yapılara dair umutlarını gerçekleştiriyordu: ‘İnsanlık toplanabileceği bir yer bulsun’ ve ‘insan âleminin birliğinin ilanı, halka açık kutsal avlulardan çıkıp yayılsın’.”
Bu makalenin orijinaline ulaşmak için: http://news.bahai.org/story/1126/