Milli sohbeti yeniden biçimlendirmek

Milli sohbetimizin karakterini ve birbirimizle konuşurken kullandığımız ifadeleri değiştirebilir miyiz?

Kısa süre önce İngiltere Bahai Halkla İlişkiler Ofisi bu soruyu araştırmak üzere milletvekillerinin, gazetecilerin, akademisyenlerin ve sivil toplum aktörlerinin içinde olduğu bir grubu davet etti. Ortaya çıkan diyalog, katılımcıların zengin ve çeşitli deneyimlerinden istifade etti. Din Medyası Merkezinden, İngiliz Hümanist Topluluğundan, SOAS (Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu) Londra Üniversitesinden, the Rand Kuruluşundan ve 3 Faiths Forum’dan (3 İnanç Forumu) temsilcilerin ve daha birçok kişinin dâhil olduğu katılımcıların sayısı elli idi.

Bahai Halkla İlişkiler Ofisi, katılımcılara hitaben bir bildiride şunları yazdı: “Toplumun her seviyesinde, ortak geleceğimiz açısından büyük öneme sahip pek çok meydan okuyucu sohbet gerçekleştirilmektedir. Bu sohbetlerin içeriğinde paylaştığımız milli değerlerin doğası, toplumsal birleşme, kadın erkek eşitliği, toplum yaşamında dinin oynadığı rol, göç, konuşma özgürlüğü, inanç veya din özgürlüğü ve ekonomi yer almaktadır. Toplumumuzun gelişmesi için, konuyla ilgilenen herkesin bu tartışmaya tam anlamıyla katılabilmesini sağlamaya ihtiyaç olduğu açıktır.”

Seminer, 5 panelist tarafından yapılan sunumlarla başladı ve ardından bir tartışma ve bir soru-cevap oturumuyla devam etti. Sonrasında insanlar belirli temaları daha derinlemesine tartışmak üzere küçük gruplara ayrıldılar.

Surrey Üniversitesinden Prof. Martyn Barrett, daha uyumlu bir toplumun inşasına yönelik çabaların kritik fakat az değer görmüş bir boyutuna – dostluğa dikkat çekti.

“Değişik kültürel gruplardan gelen bireyleri birbirleriyle iletişime dâhil ederek düşmanlık, hoşgörüsüzlük ve önyargı azaltılabilir,” şeklinde konuştu. “İdeal olarak, böylesi bir iletişim anlamlı dostlukların oluşmasına imkân vermeli ve ortak hedeflere ulaşılmasını amaçlayan aktiviteleri içermelidir.”

Diğer bir açılış konuşmacısı Western Washington Üniversitesinden Prof. Michael Karlberg, işbirliğine ve karşılıklı bağlılığa dayanan diyalog tarzlarına duyulan ihtiyacı tartıştı. “2016 sona ererken,” diyerek başladı ve şöyle söyledi: “Kendimize ciddi olarak şunu sormamız gerekir: Sivil anlaşmazlıkları ve kavgacı münakaşaları nasıl çözüyoruz? Bunlar, çocuklarımıza bırakmak istediğimiz dünyaya yol açıyorlar mı? Yirmi birinci yüzyılda karşı karşıya olduğumuz artan toplumsal ve çevresel problemleri çözmemizi sağlıyorlar mı? Anlamlı toplumsal birleşme şekillerini teşvik ediyorlar mı?”

“İhtiyacımız olan şey, hepimizin birbirine bağımlı bir toplumsal vücudun üyeleri olduğumuz ve bencillik potansiyelimiz olduğu gibi başkalarını düşünme potansiyelimizin de olduğu anlayışını yansıtan daha olgun bir kamusal diskurdur. Fakat başkalarını kendinden önce düşünme potansiyelimizi gerçekleştirmek eğitim, çaba ve özgür irade gerektirir,” şeklinde devam etti.

St. Ethelburga Uzlaşma ve Barış Merkezi Yöneticisi Dr. Justine Huxley, her mevzuya iki taraf yaratma tuzağından kaçınılması hakkında konuştu. Eğer bu başarılabilirse diyalogun, değişik geçmişten ve kökenden insanları bir araya getirmek üzere kendi muazzam potansiyelini ortaya koyabileceğini açıkladı.

Medyanın kamusal diyaloğun karakterini nasıl şekillendirdiği hakkında da meydan okuyucu sorular soruldu. Konuşmacılar medyanın kimi zaman konuları, insanların incelikli bir tutumla günümüz sosyal mevzularının karmaşıklıklarını araştırmaya yönelik bir yol edinmelerinin aksine taraf tutmaya zorlandıkları ikili seçim şeklinde sunarak, anlaşmazlıkları nasıl körükleyebildiğini tartıştılar.

BBC habercisi Karnagie Sharp “Konuları, insanların birlikte çalışmalarını teşvik edici bir şekilde sunmak habercilerin görevidir,” diye konuştu. Bayan Sharp bu görevin, hele ki medya kâr amacı güderken, kolayca yerine getirilmediğini kabul etti.

Şöyle belirtti: “Acı gerçek şu ki sansasyonellik sattırıyor. Bizi nefret ve yıkım yoluna sokan ve toplumsal birleşmenin aleyhine aktif olarak çalışan sorumsuz bir habercilik mevcuttur.”

Prof. Karlberg da kendi sunumunda benzer bir noktaya değindi ve şunları ileri sürdü: “Ticari bakımdan yönlendirilmiş kamusal diskur, kamusal alandaki en aşırı sesler arasında kelimelerin bir savaşına yol açmaya eğilimlidir ve reklamın finanse ettiği medya, toplumsal birleşmeye engel haline gelebilir.”

Sonrasında etkinlik üzerine düşünürken, İngiltere Bahai toplumu temsilcisi Yas Taherzadeh etkinliğe ilişkin bazı ilk içgörüler üzerine yorumda bulundu:

“Katılımcıların pek çoğu, bu katılımcı ve kapsamlı diyalog tarzının Mecliste bulunan diyalog şekillerine yönelik alışılmamış ve eşsiz bir katkı olduğu gerçeğini vurguladı. Ayrıca bu etkinliğin doğru zamanlı doğası ve mevcut toplumsal ve politik manzarada bu etkinliğin nasıl da ihtiyaç duyulduğu üzerinde de yorumlarda bulundular. Seminerin sonunda katılımcılarca ortaya atılan açık bir soru, ‘Bundan sonra ne olacak?’ idi. Ve ileriki bir katılıma ve harekete yönelik bir hayli beklenti var. Diyalog hakkındaki bu hayati sohbetin gelecek aylarda devam edeceğini ve daha birleşmiş ve uyumlu bir toplumun inşasına adanmış artan sayıda insana doğru yayılacağını umut etmekteyiz.”

Etkinliğin ev sahipliğini Bahai İnancı üzerine Meclisteki Tüm Partiler Meclis Grubu ve başkanlığını iki Meclis Üyesi, Louise Ellman ve Alistair Carmichael yaptı. Etkinlik Portcullis House’da 7 Aralık günü gerçekleştirildi.
Bu makalenin orijinaline ulaşmak için: http://news.bahai.org/story/1142/

Daha işlevsel bir kullanım deneyimi ve akıllı seçenekler sunabilmek için web sitemizde çerezlerden yararlanmaktayız. Detaylar için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.